30 Kasım 2011 Çarşamba

ÇAĞIMIZIN BİR KAVGASI VAR


Server Tanilli, imzaladığı bir kitapta; çağımızın bir kavgası var diye bir not düşmüştü.


Server Tanilli bugün yaşamını yitirmiştir. Türkiye bir aydınını, bir düşün adamını daha kaybetmiş bulunuyor ve biz öğrenciler, aydınlar, öğretim görevlileri, öğretmen olmayı bekleyen öğretmenler Server Tanilli’yi saygıyla anıyoruz. Hayatını, toplumun daha iyiye ulaşmasına adamış, inandığı değerleri büyük bir özveriyle savunmuş ve birikimini gençliğin dinamizmiyle birleşerek birçok insana örnek olmuş bir kişidir Server Tanilli.


Aydın sorumluluğu olan birini kaybettik. Düşünürsek, Türkiye’de bir aydının yetişmesi bugün son derece zor ve imkânsıza yakın. Çevresel faktörleri de göz önünde bulunduracak olursak bu sonuç şaşırtıcı olmaz. Bunun üzerine şu soru sorulabilir:  Bu etkenler salt bugün mü görülmüştür? Elbetteki hayır. Hatta Server Tanilli’nin kurşunlanarak felç kalmasına sebebiyet veren düşük yoğunluklu zihniyetlerin ne şekilde hareket ettiğini hepimiz biliyoruz. Bugün de değişen bir şey yok. Türkiye’deki siyasi mantalitenin ne şekilde vücut bulduğunu ve etkilerini bugün hepimiz yakından görüyoruz. Böylesine Özgürlükten, Adaletten ve Bilimden uzak bir yapıda gençlik kendi sorumluluğunu bir an önce sırtlanması gerekmektedir. Ne yazık ki, bugün Server Tanilli gibi bir öncü aydını kaybettik fakat biz ısrarla onun sözünü tekrarlayalım. ÇAĞIMIZIN BİR KAVGASI VAR.

19 Kasım 2011 Cumartesi

1. Nazım Hikmet Şiir Haftası



  Bir şair düşünelim; yolu çilelerle bezenmiş fakat hayata dağ gibi göğüs germiş bir şairi düşünelim. Düşünceleri yüzünden hapis yatmış bir şairi. Sürgünü yaşamış ve en sonunda ülkesinden kopmuş, koparılmış olan bir şairi... Çokları mavi gözlü bir dev olarak bilmiştir onu, bazılarımız da onu bir kahramanı öven şu dizeleriyle;


Ölümsüz gençliğin şövalyesi,
ellisinde uyup yüreğinde çarpan aklına
bir temmuz sabahı fethine çıktı
güzelin, doğrunun ve haklının:
Önünde mağrur, aptal devleriyle dünya,
altında mahzun ve kahraman Rosinant'ı.

Bilirim, hele bir düşmeye gör hasretin halisine,
hele bir de tam okka dört yüz dirhemse yürek,
yolu yok, Don Kişot'um benim, yolu yok,

yel değirmenleriyle dövüşülecek.

Haklısın, elbette senin Dulsinya'ndır dünyanın en güzel kadını,
elbette sen haykıracaksın bunu

bezirganların suratına,

ve alaşağı edecekler seni

bir temiz pataklayacaklar seni.

Fakat sen, yenilmez şövalyesi susuzluğumuzun,
sen, bir alev gibi yanmakta devam edeceksin

ağır, demir kabuğunun içinde

ve Dulsinya bir kat daha güzelleşecek.


“Don Kişot – 1947”



Nazım Hikmet Ran, duygusunu kalemle birleştirmiş ve bir mücadele biçimi yapmış olan bu koca ozan, 1950 de Moskova da, 1958 de Prag da ve 1961 yazında Küba da olmuş; yüreğini tüm dünyanın güzel bir gelecek için birleşmesine atfetmiştir.

Bizler Sosyoloji ve Felsefe kulübü olarak şiirini özlemine bir sesleniş olarak kullanan şairimizi anmak için tüm arkadaşlarımızı Nazım hikmet şiir haftasında aramızda olamaya çağırıyoruz.
 
 
Okan Üniversitesi Sosyoloji ve Felsefe Kulübü

4 Kasım 2011 Cuma

BİR TOPLULUĞA İHTİYAÇ VARDIR!

Üniversite çevresi yetişmiş bireylerden oluşan toplumsal yapının şekillendiği bir yerdir. Günümüzde üniversitenin bilimsel bir yöntem ışığında yetişmiş bireyler yetiştirebildiğini söyleyebilir miyiz? Peki, düşünmeyen, yorumlamayan, tartışmayan salt o anın veya o günün koşullarıyla yetinen bir zihniyet bizi yani toplumumuzu ne kadar ileri taşıyabilir. Tüm bu eksilerin artıya dönüştürülmesi sürecinde, sanırım en uygun yer üniversitenin özgürlük ortamı olacaktır. Bu ortamın bizlere sağlanmamış olmasında bizim de büyük payımız var. Yaşanan tüm eksikliklerin bizlerde nelere mal olduğunu düşünelim ve cevap getirdiğimiz bu sorunsalın çözümü için bir an önce kendimize düşen görevleri aksatmadan yerine getirelim.

Bizim istediğimiz şey aslına bakılırsa açık ve yalın. Biz üniversitenin özgürlükçü ortamının sağlanmasını istiyoruz. Göstermelik değil, gerçekten kendini hissettiren bir ortamdan… İşte, bizlerin gelişimi için asıl önemli olanın bu sürecin başarısının sağlanması olacaktır. Fakat gördüklerimiz bize, bu ortamın hazırlanmasında çok büyük yollar kat etmemizin gerekliliğini gösteriyor.

Bizlerin anlamadığı diğer bir husus ise, kuşağımızın neden bazı şeyleri talep etmediğidir. Yaşadığımız toplumda ve yaşadığımız Dünyada o kadar çok araştırılmayı bekleyen bilgi var ki, neden azıyla yetinmenin aczine düşüyoruz? Beklide bilginin sahibi olmak istemeyecek kadar konformist olduğumuz için olabilir. Zihinsel tembellik! Tüm boş işlerin uğruna seferber olan bir yapı; iş bilgi üretmeye, düşünmeye gelince, yapılan bu uygulamaların boşuna olduğunu düşünüyor.

Sormak istiyoruz sizce hangi mantalite bu toplumda kabul görecek ve büyük işlerde mevki sahibi olacak? Tabii ki bu yapıda zihinsel tembellik tüm gücünü hissettirerek galip gelecektir.

İşte biz tüm bu yanlış uygulamaları değiştirmek istiyoruz.

Okan Üniversitesi Sosyoloji ve Felsefe Kulübü